ARŞİV
Demokratik Türkiye ve Referandum
Anayasalar, toplum, birey ve devlet arasındaki ilişkileri tanzim etmek üzere oluşturulan ve siyasal içeriği ile bir toplumsal sözleşme özelliği taşıyan metinlerdir. Modern tarihsel süreçte anayasalar, içerdikleri muhteva ile modern hukuk metinlerinin temelini oluşturmuşlardır.
Yukarıdaki perspektiften bakıldığında anayasalar, toplumda farklı toplumsal zümre ve çıkar guruplarının da bir arada barış içerisinde yaşamalarının güvencelerini oluşturan ortak hukuk metinleri olarak ortaya çıkarlar ve bu zümrelerin ve gurupların birbirlerine karşı sınırlarını garanti altına alırlar. Diğer bir boyuttan ele alındığında anayasalar, devlet ile birey arasındaki ilişkileri düzenleyen ve karşılıklı sınırları güvenceye alan üst hukuk metinleridir.
Batı tecrübesi içerisinde anayasalar, çalkantılı toplumsal süreçlerin ürettiği devlet/siyasal otorite ile çıkarları farklılaşmış toplumsal zümrelerin birlikte barış içinde bir yapıda var olmalarını mümkün kılan hukuksal yapılardır. Batıda, son iki yüzyıl içerisinde, söz konusu toplumsal barışı getiren bir toplumsal sözleşme olarak demokratik anayasaların ortaya çıkışı hiçte kolay olmamış, anayasaların bugünkü olgunluk ve muhtevaya kavuşabilmeleri zorlu bir sürecin sonunda mümkün olabilmiştir.
Batıda, anayasaların henüz bir toplumsal sözleşme özelliği kazanamadığı ve toplumsal dengelerin oturmadığı dönemlerde, anayasalar kolektif beklenti ve ortak çıkarları değil, genellikle yalnızca bir sınıfın ya da zümrenin çıkarlarını meşrulaştırmış ve maksimize etmişlerdir. Nitekim batı tecrübesi, son tahlilde bu tip otoriter ve faşizan anayasa örnekleri ile dolu bir tecrübedir.
Karmaşık ve sorunlu geçmişine rağmen bugün artık çağdaş dünyada anayasalar, çerçevesini temel insan hak ve özgürlüklerinin çizdiği, mümkün olduğunca ideolojik ve siyasal ön kabullerden arındırılmış, yine mümkün olduğunca geniş toplumsal zümre ve çevrenin toplumsal konsensüsünü temsil eden ve bireyin devlete karşı özgürlüklerinin korunarak geliştirilmesi retoriği üzerinde oluşturulmuş üst hukuk metinleridir. Bir başka ifade ile artık bu metinler, hukukun üstünlüğüne dayanan, demokrasi ve katılım eksenli oldukları sürece birer çağdaş hukuk üst metinleri olarak kabul görmektedirler.
Demokratik Anayasa hem hakkımız hem ihtiyacımız …
Türkiye bugün geldiği toplumsal gelişme ve siyasal olgunluk düzeyi ile hukukun üstünlüğüne dayanan bir toplumsal sözleşme nitelikli demokratik anayasayı sonuna kadar hak etmektedir. Darbelerin gölgesinde ve darbecilerin güdümünde hazırlanmış anayasalarla artık Türkiye bir yere gidemez. Türkiye bugünkü gelişme çizgisi ile 1920 ruhu ile evrensel hukuk değerlerini bütünleştirerek millet egemenliğine dayanan bir demokratik anayasayı yapabilecek olgunluktadır. Toplumla barışan siyasetin ve devletin, bölgesiyle barışarak dünyada daha etkili ve yapıcı roller oynama yolunda olan bir Türkiye’nin hak ettiği bir anayasa, 1980 darbesinin izlerini ve ruhunu taşıyan bir anayasa olamaz.
Bizim açımızdan 2010 yılında Türkiye için ideal olan baştan sona yeni bir anayasa yapmak, mevcut anayasanın yamalıklarına yeni yamalar atmamaktır. Ancak öyle görünmektedir ki bugünkü koşullarda bu pek mümkün değildir. Bu koşullarda, kısmi anayasa değişikliklerini içeren bir paket ile Türkiye yetinmek zorundadır. Meclisten ve cumhurbaşkanının onayından geçerek 12 Eylül 2010 da artık halkoyuna sunulacak değişiklik paketinin bütün eksikliklerine rağmen Türkiye’ye daha demokratik anayasa yolunda önemli bir kilometre taşı olacağına yürekten inanıyoruz. Bu referandumda evet çıkması halinde, Türkiye’de bürokratik vesayet dönemi büyük ölçüde son bulacak, daha demokratik ve katılımcı bir Türkiye’nin kapıları sonuna kadar açılacaktır. Türkiye bugün daha demokratik ve daha çağdaş bir anayasaya açılan kapının önündedir. Türkiye referandumda değişikliklere evet diyerek önüne gelen büyük fırsatı kullanmalı ve darbeler, cuntalar, çeteler, müdahaleler dönemini kapatmalıdır.
Cuntalara, Darbelere, Vesayete Hayır!
Anayasa değişiklik paketinin referandumda onaylanması halinde 27 Mayıs darbesi ile oluşturulmuş vesayet kurumları, demokratik bir sistemde olması gereken sınırlarına çekilecek, halkımızın çoktan hak ettiği devlet karşısında onurlu yurttaşlık hakkını bütünüyle kazanabilmesi mümkün olacaktır. Yurttaşları kul olarak gören ve beğenmediklerini iktidardan uzaklaştırma imtiyazını kendinde saklı tutan otoriter bürokratik devletten ve onun elitlerinden, millete layık olmayı ve millet egemenliğine saygıyı siyasal felsefesinin temeli sayan demokratik devlete geçmeye Türkiye artık bir 'evet' kadar yakındır.
Türkiye’de 2010 Anayasa değişikliği sadece birtakım anayasa maddelerinin değişmesini sağlamayacak, tartışmaların açtığı yolda seçilmişlerin değiştirdiği anayasa ve gelişen katılım ve referandum kültürü ile siyasal kültürümüzde yeni bir dönemi başlatacaktır. Krizler karşısında tıkanıklıkları yıllarca örtülü/açık baskı mekanizmaları ile aşmak zorunda kalmış Türkiye’den, krizleri millet egemenliğinin araçları ile millete giderek aşan bir kültüre geçilmesi kayda değer bir gelişmedir. İnanıyoruz ki bu geçiş referandumun sonuçları ile daha da hızlanacaktır.
Diğer taraftan bu referandumda sandıktan ‘evet’in çıkması ile siyasal sistemde şeklen var olan ve bürokratik vesayetle kullanılması sınırlanmış millet egemenliği, sivil otoritenin güçlenmesi ile gerçek anlamda kullanılabilme imkânlarına kavuşacaktır. Seçilmiş sivillere, kendi siyasal genlerine uygunluk göstermedikleri durumlarda inanılması güç zulümleri ve idamları reva görenler; gericilikten, irticadan, göbeğini kaşıyan adama kadar her etiketi yapıştıranlar için deniz bitmiştir. Türkiye artık halkın içinden çıkmış sivil iktidarlarla yönetilmeyi fazlasıyla hak etmektedir ve bürokratik vesayet için bulunduğumuz yer sonun başlangıcıdır.
Türkiye’de bir neslin enerjisini yok eden, vatansever, samimi hislerini mahfeden ve onlara en ağır işkenceleri ve darağaçlarını layık gören 12 Eylül cuntacılarına yargılanma yolunu açan, ilgili geçici maddenin yine otuz yıl sonra bir 12 Eylülde kaldırılacak olması Türk demokrasisi için tam bir devrimdir. On binlerce genci işkenceden geçirip zindanlara dolduranlar belki yaşları gereği ya da zaman aşımı sebebiyle cezaevlerine konulamayacaklar ama tarihsel olarak milletin önünde mahkûm edileceklerdir. Ayrıca bu mahkûmiyet, Türkiye’nin karanlık geçmişiyle; darbecilerle, cuntacılarla hesaplaşarak aydınlık bir gelecek kurmasının sağlam bir başlangıcını oluşturacaktır.
Yargıçlar Devletinden Hukukun Üstünlüğü ve Millet Egemenliğine…
Anayasa değişiklik paketinin içeriğine bakıldığında, yukarıda yapılan tespitleri haklı çıkaracak birçok doğru değişikliği görmek mümkündür. Anayasa mahkemesinin yapısını değiştiren düzenleme ile anayasa mahkemesine üye atanması çeşitlendirilmiş, sayı artırılmış ve mahkemenin yapısında demokratik ülkelerin muadili mahkemelerine uygun bir yapılanmaya gidilmiştir. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun, bağımsız olan ancak bir türlü tarafsız olamayan yapısı değiştirilmiş, kurul ve yargı hakkındaki birçok spekülasyon ve memnuniyetsizliğin içinden doğan Türkiye’nin 2010 yılında hak etmediği yargıçlar devleti ya da yargıçlar oligarşisi fotoğrafı tasfiye edilmiştir.
2010 değişiklikleri ile Türkiye darbelerin gölgesinde oluşturulmuş bir üçüncü dünya anayasası ile yönetilen ülke imajını silecek içerde ve dışarıda hak ettiği imaja büyük ölçüde sahip olacaktır. Yeni düzenleme ile birçok alanda çağdaş düzenlemeler yapılmakta ülkemizin standartları yukarıya taşınmaktadır. Örneğin çocuklara, yaşlılara ve engellilere pozitif ayırımcılık çok yerinde bir değişiklik olarak anayasamıza girmekte, özel hayatın korunması ve gizliliği teminat altına alınmaktadır.
Türkiye’de artık haksız yere ordudan atılmalara karşı yargı yolu açılmakta, idarenin disiplin cezalarına karşıda yargı denetimi gelmektedir. Her modern devlette görülen idarenin keyfi tasarruflarına mutlak denetim düzeni, nihayet ülkemizde de bu değişiklikler neticesinde hâkim olacaktır. Yeni değişikliklerle birlikte, yönetim sisteminin karmaşık ve maliyetli hantal bürokratik yapının ürettiği sorunlara, kaybettirdiği zamana, karar ve etkinlik zaaflarına karşı kamu denetçiliği kurumu gelmektedir. Ombudsmanlık olarak da bilinen bu kurumun yönetim sistemine girişi çok önemli bir kazanç olacaktır.
Referandumda Evet Demek; Kamu Çalışanları İçin Yeni Bir Döneme Evet Demektir…
Türkiye’de kamu çalışanları için 2010 Referandumu ile yeni bir dönem başlamaktadır. Yıllardır sivil ve katılımcı bir demokrasi için mücadele veren ve bu yolda büyük bedeller ödeyen kamu çalışanları nihayet mücadelelerinin karşılığını bu referandumda değişikliklere evet diyerek alacaklardır. Türkiye’de kamu çalışanlarını uzun yıllardır adam yerine koymayanlar, zulümlere maruz bırakanlar karşısında bugün hak ettiğimiz yere gelebilmek için artık aramızda bir evetlik mesafe bulunmaktadır. Türkiye’de kamu çalışanlarına toplu sözleşme yapma hakkını veren yeni anayasa değişikliği eğer referandumda yeterli desteği alırsa –ki biz alacağından kuşku duymuyoruz- bizler için yeni bir dönemin kapısı aralanacaktır. Türkiye’de nihayet hükümetle toplu sözleşme masasında kamu çalışanlarının sözleşme yaptığı döneme ulaşabilmenin heyecanı içindeyiz.
Kamu çalışanlarına toplu sözleşme hakkının verilmesi, bir yandan kamu çalışanlarının sivil örgütleri olarak sendikaları Türkiye’de çok önemli bir pozisyona taşırken, diğer yanda katılımcı bir demokrasiye ve daha adil bir Türkiye’ye giden yolu sonuna kadar açmaktadır.
Referandumda anayasa değişikliğine EVET! Çünkü, demokratik Devlet istiyoruz. evet.
Referandumda anayasa değişikliğine EVET! Çünkü, toplu sözleşme imzalamak istiyoruz.
Referandumda anayasa değişikliğine EVET! Çünkü, ülkemize ve insanımıza aydınlık ve onurlu bir gelecek istiyoruz.
--------------------------------------------------------------------------------
(Genel Başkan Gündoğdu’nun 26.05.2010 tarihli Zaman Gazetesi’nde yayınlanan makalesi…)
