KONFEDERASYON HABERLERİ

ÜNİVERSİTELERDE ZİHNİYET DEĞİŞİMİNE İHTİYAÇ VAR
Eğitim Bir-Sen 3. Üniversite Temsilcileri Toplantısı, Kızılcahamam Asya Termal Otel`de gerçekleştirildi. Toplantının açılışında konuşan Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, ``Sadece sorunları ortaya koyan ufukla bu ülkenin geleceğini dizayn edemeyiz. Sorunların küreselleştiği bir çağda, çözümlerin de küreselleşmesi lazım. Üniversitelerin, geçmişin tortularını bir an önce üzerinden atması, sadece mevzuat değişikliğiyle yetinmemesi; siyasetin de, sivil toplumun da önünde gidecek bir zihniyet devrimi yaşaması gerekiyor`` dedi.
Üniversitelerde değişimin ancak sendikal örgütlenmeye paralel olarak gelişebileceğini belirten Gündoğdu, ``Üniversitelerde özgürleşmenin yolu örgütlenmeden geçmektedir. Bu şuurla hareket ederek yetkiyi almış olan 40 Üniversite Temsilcimizi tebrik ediyorum. Mevcutla yetinmemeli, 15 Haziran 2012 mutabakatlarına kadar üye sayımızı en az 30 bine çıkarmalıyız`` şeklinde konuştu.
Gündoğdu`nun konuşmasının satır başları şöyle:
* Başbakanlık Genelgesi Üniversiteleri Kapsamaz Diye Bir İstisna Yok
Sendikal mevzuatın üniversitelerde yeterince işlemiyor olması sadece rektörün kabahati değildir. Bizim sendikal kazanımlarımızın peşine düşüyor olmamız lazım. MEB`in her kademesinde disiplin kurullarında sendika yöneticileri varken, bazı üniversiteler hala bu hakkı kullandırmak istemiyorlar. `Başbakanlık Genelgesi üniversiteleri kapsamaz` diye bir istisna yoktur. Hakkı gasp eden yöneticiler hakkında suç duyurusunda bulunmaktan kesinlikle çekinmeyiniz.
* Üniversitedeki Bürokratik Hantallık ve Keyfilikler Sona Ermelidir
Üniversitelerdeki bürokratik hantallığın sona ermesi gerekir. Millet adına icraat yapılmadığını gördüğümüz yerlerde de bizim devreye girip hukuksuzluğu, aymazlığı, keyfiliği deşifre etmemiz lazım. Normalde demokratik bir devlette şeffaflık esastır, deşifreye gerek yoktur fakat demokratik ve şeffaf yönetim anlayışından nasibini almamış, derebeyliğe özenilen yerlerde keyfilikler alır başını gider; işte orada sendikaya ve sendikacıya ihtiyaç vardır. Sendikacı, milletin vergileriyle milletin kuyusunun kazıldığı yerde gözünü kapatamaz, nemelazım diyemez.
* Çalışanların Özlük Haklarında İyileştirme Yapılmalıdır
Öğretim elemanlarının ve idari personelin özlük, sosyal ve mali haklarında yetersizlikler var. Ekonomik sıkıntı yaşayan bilim camiasından bilimsel verimlilik bekleyemeyiz. Üniversite çalışanlarının birçok sorunu bulunmaktadır. Yardımcı doçentlerin derece problemini çözdük fakat 50/d`lerin sorunları var, idari personelin sorunları var. Üniversitelerde idari personelin ek ödeme tutarları diğer kamu kuruluşlarında çalışan personele oranla istenen seviyede değil. 657 sayılı Kanun`da memurların sicil uygulaması kalkarken, 2547 sayılı Kanun`a bağlı çalışanlar için halen devam ediyor. Görevde yükselme sınavları birçok yerde uygulanmıyor. Kadrolar yönetim tarafından hülle yöntemlerle dolduruluyor. Geliştirme Ödeneği idari personele verilmiyor. Daha bunun gibi birçok sorun çözüm bekliyor.
* Öğretim Elemanları Aşırı Ders Yükünden Dolayı Bilimsel Çalışmalara Vakit Ayıramıyor
Öğretim elemanları, birinci ve ikinci öğretimdeki ders yüklerinden dolayı akademik çalışmaya yeteri kadar vakit ayıramıyor. Çünkü üniversitelerde akademik personel yetersizliği var. Hal böyleyken, yeni kurulan üniversitelerdeki ihtiyacı, bir nebze olsa, giderecek bir formül olan `asker öğretim elemanı` uygulaması hala hayata geçirilememiştir.
* Sadece Sorunları Ortaya Koyan Ufukla Ülkenin Geleceği Dizayn Edilemez
Sorunları ortaya koymakla kalmamalı, onlara çözüm de üretmeliyiz. Sadece sorunları ortaya koyan ufukla bu ülkenin geleceğini dizayn edemeyiz. Artık küresel sorunlar karşısında küresel sorunları paylaşıyor olmayı düşünüyor, kararlaştırıyor, projelerini hazırlıyor ve bu doğrultuda koşuyor olmamız gerekiyor. Sorunların küreselleştiği bir çağda çözümlerin de küreselleşmesi lazım. Türkiye`de üniversitelerin geçmişin tortularını bir an önce üzerinden atması, siyasetin de sivil toplumun da önünde gidecek bir zihniyet devrimi yaşaması gerekiyor. Bunun dışında hareket etmeye hakkımız yok. Bu, artık gönüllülük işi değildir. Bununla sadece kendinize değil, geleceğimize iyilik yapıyorsunuz. Siz bu sorumluluğu kabul ettiğiniz anda, sorunlara karşı çözüm üretme zorunluluğunuz başlar. Sorunlar karşısında, `Şuna haksızsın dersem acaba bana şöyle mi yapar` korkusunun başladığı yerde diktatörler üremeye devam eder.
* İri Liseler İstemiyoruz
İri lise değil, evrensel üniversite istiyoruz. Dünyaya açılalım; İngiltere`den, Amerika`dan, İspanya`dan, Malezya`dan öğrenci getirelim diyoruz, sonra da ona İnkılâp tarihini mecburi ders olarak okutuyoruz. Bu, üniversiteyi iri lise zannetmektir. İri lise olmaktan kurtulmak istiyorsak, adımlarımızı evrensel değerler, bilim ve özgürlük adına genişletmek zorundayız.
* Üniversitelerin Alanı Belirlenecekse Bilim ve Özgürlük Yeter
YÖK`ün anayasal kimliğine son verilmesi, yasayla üniversitelerin alanının belirlenmesi konuşuluyor. Alan belirlenecekse, bilim ve özgürlük yeter, başka alana gerek yok. `Ordu Göreve` pankartı altında yürüyenler kendilerini bir ordunun komutanı gibi görüyordu. Böyle bilim adamı olmaz, mevzuat da buna müsaade etmemelidir. YÖK`ü ve üniversiteleri öyle kurumsallaştıralım ki, başına kim gelirse gelsin, bu millete asla kötülük yapamasın.
* Türkiye`yi Akademik Sendikacılıkla Tanıştırdık
Türkiye`de sendikacılığı ideolojik kamplaşmanın üssü olmaktan çıkardık. `Kahrolsun` ya da `Yaşasın` sendikacılığı yerine, hizmet ve akademik sendikacılık diye yeni bir yaklaşım ortaya koyduk. Milletin değerleriyle barışık ``değer sendikacılığımız`` ile bugün Türkiye`nin en büyük konfederasyonu ve en büyük sendikası olduk. Kavga zemininde rekabeti değil, rekabet zemininde akademik sendikacılığı önemseyerek, büyümeye devam edeceğiz.
* `Yasakları Yasaklayalım`
Bu ülkede kadın erkek eşitliğinden bahsedilir. Bu ülkede kadın erkek eşitliğinde değil, kadınlar arası eşitlikte sorun var. Birçok öğretmenimiz, doktorumuz meslekten atıldı. Büyük çoğunluğu Müslüman olan bir ülkenin meclisinde sırf başörtülü diye milletvekiline haddi bildirildi. Kanunlar yasaklamıyor, `bayanlar tayyör giyer` diyor. `Bayanlar tayyör giyer`den `başörtüsü takılamaz`a getirilen uygulayıcıların art niyetinden kaynaklanan bir sorun. Başörtüsü yasak değil ama kafalarda yasak var, kafaların içi yasaklı. Onun için bu ülkenin demokratlarının oybirliğiyle bu ülkedeki `yasakları yasaklayalım` diye anlaşması lazım. Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi doğrultusunda, temel genel kültüre mugayir olmamak şartıyla, kimin ne giydiğine kimsenin karışmaya hakkı yoktur.
Utanmak gerekmiyor mu? Belçika parlamentosu, haddini bildirdiğimiz milletvekilini ayakta alkışlıyor. Kimin ne giydiğine dikkat etmeyen bir normalleşmeye öncülük etme mecburiyetimiz var.
* Laikliğin Dindara Karşı Sopa Olarak Kullanılmasından Vazgeçilmelidir
Laikliği Fransa`dan aldık. Fransa`daki laiklik, Katoliklerin din eğitimi yapmalarının teminatı iken, Türkiye`de dindarlara karşı sopa olarak kullanılmaktadır. Laiklik, bizde çifte standarttan kurtarılarak, ya Anayasa`dan çıkarılmalı ya da Fransa`daki gibi uygulanmalıdır. Bizim sürgün ettiğimiz Sütçü İmam`ın torunları, Fransa`da özgürce eğitim görebiliyor. Türkiye`de ise, eğitim hakları yıllarca ellerinden alındı. Ne adına? Laiklik adına. Kılık kıyafet serbestîsinin üniversitede, kamuda, Meclis`te serbest olması için mücadelemizi sürdüreceğiz.
* Demokrasiyle Cumhuriyeti Biraraya Getirmek Zorundayız
Yeni anayasayla yapmak istediğimiz, kuşatılmış eğitim ve özgürlük anlayışından kurtulmaktır. Mevcut anayasa, darbe anayasasıdır. Mevcut anayasayı yazan cumhuriyetçiler, demokratik kavramını cumhuriyetin önüne getirmek istemiyor. Çünkü demokratik cumhuriyet olursa, içinde halk olacak. Biz demokrasiyle cumhuriyeti biraraya getirmek zorundayız. Bu anayasayı yazanların amacı; içinde Alevi`nin, başörtülünün, Kürt`ün, dindarın olmadığı `Beyaz Türk`ü tanımlamaktı; çünkü onlar ötekiydi. `Bu Beyaz Türk camiye girsin ama rakının da hakkını versin` bakış açısı vardı. Şimdi ezberler bozuldu. Vatandaşını tanıyan, onu tanımlama ayıbından kurtulan devlet olma yolundayız. Alevisine, Sünnisine, Kürt`üne, Türk`üne, başörtülüsüne, başı açığına eşit mesafede olma zorunluluğumuz var. Yeni anayasa bu sorunu çözer mi? Çözmesine gerek yok, sorun çıkarmasın yeter. İngiltere`nin yazılı bir anayasası yok, Amerika`nın anayasası 30 maddeyi geçmiyor. Derin devletin müsaade ettiği kadar oksijen alan bir millet olmak istemiyoruz. Vatandaşlar olarak müsaade ettiğimiz kadar varolan devlet istiyoruz.
* `Hepimiz Vanlıyız`
Daha önce Filistin`e, Doğu Türkistan`a yardımlar gönderdik; Ramazan`da iftarlar programlarımızı iptal ettik ve ``Yardımlar Afrika`ya ``dedik. Şimdi de ``Hepimiz Vanlıyız`` diyoruz. Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen olarak 415 bin TL`lik ilk yardımımızı yola çıkardık. Teşkilatlarımız, yardım seferberliğimizi genişleterek sürdürecektir.
Van`da depremde çoğunluğu stajyer olan öğretmenlerimizi kaybettik. Üyemiz olanlara ferdi kaza sigorta çeklerimizi ulaştıracağız. Kaybettiğimiz bütün eğitim çalışanlarının yarasını sarmak için elimizden geleni yapacağız.
* `Ödenmiş Bedeller Unutulmasın`
Hatıra yarışmamızı bu yıl farklı bir formatta başlatarak, `Ödenmiş Bedeller Unutulmasın` dedik. Vesayeti deşifre etmek bizim görevimizse, 28 Şubat döneminde dayak yiyen, okuldan atılan binlerce kardeşimiz var. Bu hatıra yarışmasında onlara çok büyük iş düşüyor. Bu arkadaşlarımız hatıralarını yazsınlar. Gelecek nesle nasıl bir bedel ödediğimizi intikal ettirelim.
* Genç Memur-Sen`i Kuruyoruz
Genç Memur-Sen projesini başlatıyoruz. Bu ülkenin eğitim sistemi tek tip adam yetiştirmeyi önemsediği için, bu tek tip adam yetiştirmenin dışına çıkan `imalat hatalarıyla` bugüne geldik. İlköğretimden yükseköğretime sivil itaatsizliği kavramış, sorgulayan, araştıran, itiraz edebilen nesli ortaya çıkarmamız lazım. Genç Memur-Sen projesiyle gençlerimizi akil adamlarımızla buluşturup, değerler eğitimiyle geleceğe hazırlamak istiyoruz.
.